Medine kapılarında küçük bir kız çocuğu. Gelen her yüzden bir haber soruyordu. Uhud'dan dönüyor mukaddes ordu. Ebubekir amca babamı gördün mü, kaçırıyor gözlerini Ebubekir, ısırıyor dudaklarını. Bak geriden Allah resulü geliyor, ona sor istersen ve uzaklaşıyor kızın yanından acı yüklü bir kervan gibi. Ya Rasulallah babam nerede. Irmaklar kesiyor akmayı, rüzgârın hali perişan. Bütün savaşçılar bırakıyor kılıçlarını. Ya Rasulallah Babam nerede. Kalbinden vuruluyor Zümrüdü Anka. Kaf dağını karabulutlar sarıyor. Ya Rasulallah Babam. Ey Fatıma bundan sonra senin baban da ben olsam olmaz mı? Hani mü'minlerin cılız seslerini kükreyişe çeviren, hani sevgilinin sütkardeşi, arkadaşı, can yoldaşı, amcası, babayarısı, hani Bedir'de üç yiğit istenince adı ilk söylenen kalk Ya Hamza denince kalkan, Hakkı tutup kaldıran, kahraman ki ne kahraman, semada adı Allah'ın Arslanı diye yazılan Hamza. O sesleniş hâlâ yankı yankı geliyor kulaklarımıza. 'Kalk Ya Hamza kalk Ya Hamza kalk Ya Hamza kalk Ya Hamza” Kalk Ya Hamza seni ekliyoruz dualarımıza karlar yağıyor güvendiğimiz dağlarımıza kapkara mızraklar giriyor aramıza, kalk ya Hamza bir yerde darbeler vuruyorlar umutlarımıza. Haşere atlar saldırıyor yavrularımıza Ebu Cehil'ler Ebu Leheb'ler yerleşiyor kıtalarımıza, kalk ya Hamza nice vahşet saplanıyor atlarımıza, kaç yiğit vardı gömdüler bayırlarımıza, kalk Ya Hamza yeniden kükre ve dağılsın karabulutlar, kara bir leke gibi yapışmasın ufkumuza, kalk ya Hamza eziliyor dünyanın kaç yerinde masum karanfiller, bunca zulüm yakışmıyor bahtımıza, bu korku hükümran olmasın bakışlarımıza, kalk ya Hamza senin ağlayanın yok diye sana ağlıyor Muhammed Mustafa. Kalk ya Hamza Medine kapılarında seni bekliyor kızın Fatıma.