Kadınlık âlemini baş tacı yapmayı gerçek anlamda Hz. Muhammed(A.S.)'dan öğrendik. O Âlemlerin Efendisi ki bize öğretti Cennetin anaların ayağının altında olduğunu. O öğretti bize en hayırlılarımızın eşlerimize karşı iyilikle davrananlarımız olduğunu. Bize bu uzun sürecin kısa bir özetini dizilerin sevilen sanatçısı Müjgan Gönül hanımefendi anlatıyorlar=
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(A.S.) adetlerinde son derece katı, geleneklerine körü körüne bağlı, olabildiğine inatçı ve haşin, her türlü kaba kuvveti kullanan bağnaz yobaz ve duygusuz bir toplumda yaşadı. Bu gibi toplumların temel ortak noktalarından biri de kadını yok saymak hayatın içinde yer vermemek kendi kurguladıkları alanlara kadını hapsedip her türlü dışlanmışlığa maruz bırakmaktır. Cahiliye Arapları bu noktada daha da ileri gitmişler, kızlarını diri diri gömecek kadar canavarlaşmışlardı. Bir babaya kızın oldu denilmesi yerin dibine geçmekle eşitti. Kimse hanımlarını insan yerine koymaz, aşağılar değil hayatın içinde evlerde bile hakk-ı hayat tanımazlardı onlara. Efendimiz cahiliyeden hızla sıyrılma gayretinde olan o topluma en hayırlılarınız eşlerine hayırlı olanlarınızdır buyuruyor. Hemen ardından cennet anaların ayakları altındadır diyerek cennete giden yolun anne rızasından geçtiğine dikkat çekiyordu. Kız evladı yetiştiren anne babalar için iltifatlarda bulunuyor ahiret hayatında da çok özel şefaate mazhar olacaklarını müjdeliyordu. Evlatlarını kucağına alıp hiç sevmedim diyen birine de 'yerdekiler merhamet etmezseniz göktekiler de size merhamet etmez” buyurarak özellikle kız çocukları sevgisi üzerine titriyorlardı. O bir şefkat abidesiydi. Şefkat kahramanı olan hanımlar da Peygamber Efendimizin bu sevgi atmosferinden kendi paylarına düşenle insanlık âleminde yepyeni bir devri başlatıyorlardı. Çünkü hanımların bir değer ifade etmediği o toplumda bizzat kendileri öne düşüp örnek oluyor eşlerine yani mübarek analarımıza güzel davranışın bütün incelikleriyle muamelede bulunuyorlardı. Yığın yığın meşgalelerine aldırmadan kendisini üzen daraltan onca hadise yaşamasına rağmen evlerine geldiklerinde yüzlerinde her zamanki tebessümleriyle hal hatır sorar dertleriyle ilgilenir bizzat kendileri ev işlerinde o mübarek annelerimize fiilen yardımcı olurlardı. Efendimizin bizzat yaptığı her şeyi baş tacı eden Allahın razı olduğu davranış ve Peygamberin de bir sünneti bilen sahabiler de kendi evlerinde aynı şekilde davranmaya çalışırlardı. Efendimiz Hz. Muhammed(A.S.) sadece evlerinin içinde değil evin dışında da eşleri mübarek annelerimizin yanında yer verir, onlarla hayat paylaşırdı. Bir bayram günü siyahi Habeşliler bir gösteri sunmak istediklerini Efendimize bildirirler, Peygamber Efendimize mescitte bu gösterilerini yapabileceklerini bildirirler. Gerisini Hz. Âişe validemizden dinleyelim=
Habeşli oyuncular mescitte kılıç kalkanlı gösterilerine başlamışlardı. Rasulullah a.s. bana seyretmek ister misin buyurdular. Ben de tabii dedim. Kendileri kalktılar ben de arkasında ve yanağım yanağına temas ettiği halde seyre koyulduk. Ben yeterli görünceye kadar seyrettim. Yeter mi buyurdular ben de evet dedim. Öyleyse gidebilirsin buyurdular. Şimdi hayalen on dört asır öncesine gidelim. Şu manzaranın ne kadar çarpıcı olduğunu düşünmeye çalışalım, çok değil daha bir iki asır öncesine kadar Avrupa kadın insan mıdır yoksa şeytan mıdır onu tartışıyordu. Peygamber Efendimizle kadınlık âlemi ne alan mahkûmu oluyor ne de hak mahrumu ediliyordu. Kadınlar birer fikir işçisi olarak hayatın ta içinde yer alıyorlardı. Şimdi de Hz. Muhammed a.s. mektebinin önde gelenlerinden Hz. Ömer'in halifelik devrine gidelim isterseniz=
Bir gün Hz.Ömer evlenmeyi kolaylaştırmak için nikâh akdi esnasında tesbit edilen mehir miktarı hakkında üst sınır belirlenmesi gerektiğini düşünmüş ve mehir miktarının evliliğe engel olmamasını istemiştir. Bir hutbe esnasında mescitte bu düşüncesini beyan edince bugün adını sanını dahi bilmediğimiz fikir işçilerinden bir kadın= ya Ömer bu konuda Efendimizden duyduğun bir söz senin bilip de bizim haberdar olmadığımız bir ifade mi var, çünkü Cenab-ı Allah Kur'an'da ayrıldığınız hanıma yüklere yani kantar kantar mehir vermiş olsanız da buyuruyor, demek ki kantar kantar mehir verilebilir demiş. Ve Hz. Ömer'in bu içtihadına bu görüşüne itiraz etmiştir. Hz. Ömer hiç tepki göstermeden o kadının itirazını yerinde bulmuş kendi kendine yaşlı bir kadın kadar da dinini bilmiyorsun diyerek nefsini kınamış ve sözünü geri almıştır. İşte Hz. Muhammed A.S. ın rehberlik ettiği toplumunda kadın bu kadar hayatın içindedir.Bugün dinin özüne vakıf olmayan kimseler Hz.Muhammed A.S. ı anlama gayreti içinde olmayan insanlar kendi yanlış anlayışları sebebiyle kadını bir fanus içine koymuşlar alan mahkûmu hak mahrumu hale getirmişlerdir.
Bir kutlu doğum coşkusuyla salonları doldururken kalp kapakçıklarımızı bir kere daha heyecanla kıpırdatırken kadın konusunda da en makul en tutarlı çizgin,in önderi olan Hz. Muhammed A.S.'a bu nazarla yeniden bakmalı değil miyiz?