Nasıl bir çocukluğum oldu düşününce ürperiyorum,
Evin geçimini sağlamak uğruna,
Sırtımızdaki boyacı sandığıyla,
Seher vaktinde çıkardık yollara.
****
Mısır tarlaları arasında kilometrelerce yaya yürürdük,
Köpek havlamaları bozardı sahurun sessizliğini,
Müthiş bir korku sarardı bedenimizi,
Minicik yüreğim çıkacak gibi olurdu yerinden.
****
Şehrin apartman kapılarında,
Atlatabilirsek binanın bekçisini,
Evlerin kapılarını çalardık, çıkan olursa:
'Boyacı geldi, parlasın” derken ne de kibarlaşır, incelirdik.
****
Yağmur yağdığı zaman ıslanırdı bedenimiz,
Soğuktan olsa gerek buharlar çıkardı tenimizden,
Sıcacık bir evde ısındığımızı düşlerdik,
O an neşe, gülücükler belirirdi yüzümüzden.
****
Yaşımız ancak sekiz veya dokuzdu,
Minicik omuzlarımıza hayatın acıları binmişti,
İleride bitecekti kurtulacaktık bu hayattan,
Yoksa umutsuz nasıl yaşanırdı?
****
Yıllarca boyadım kunduraları ama bir tek kunduram olmadı,
Kara lastikten ayakkabılarım vardı,
Uzun zaman sonra delinirdi ayakkabılarım,
Deliğini kibrit çöpü tıkayarak yamardım.
****
Yıllarca yaşadım bu hayatı.
Salıncakta sallanan çocuklara imrenirdim,
Annesinin koklayarak okşadığı çocukların neşesi;
Benim yüzümde kâbuslara dönüşürdü,
****
Kebapçının önünden geçerdik,
Etin kokusu mis gibi tüterdi burnumuza,
Nasıl da nefsimiz kabarırdı,
Tok muyuz, aç mıyız kimin umurundaydı?
****
Her gün akşamlara kadar çalışırdık,
Bulabilirsek zeytinle ekmeği,
Bir de yanında bir baş soğan,
Kurtarmış olurduk o günü.
****
Rabbim düşünmez olur mu kulunu?
Uyurken bile rüyalar vermiş,
Ne rüyaları görürdük çocukluğumuzda ne,
Acılar gider gülücükler gül gibi açardı,
O soğuk ve donuk yüzümüzde